1957 yılında Sputnik I’in uzaya gönderilmesinden oldukça etkilenen Bandırma Şehit Gönenç Lisesi öğrencileri tarafından Türkiye’nin ilk uzay kuruluşu olan Bandırma Füze Kulübü kurulmuştur. Bu öğrenciler, okullarda kişisel olarak atom enerjisi, dış dünya, roket ve füzeler konularında verdikleri konferanslarla ilgi uyandırır. Şehit Mehmet Gönenç Lisesinde kurulan “Füze Kulübü” 1959 yılında liseden ayrılarak “Bandırma Havacılık ve Uzay Araştırma Derneği” olarak resmiyet kazanır. Dernekleşmeyi başaran gençler öncelikle o yıllarda 22 ülkede faaliyet gösteren astronomi, roket ve seyahat dernekleri ile mektuplaşmaya başlar ve bu derneklerden Güney Afrika Seyyareler Arası Cemiyeti, Chicago Roket Cemiyeti ve Türk Astronomi Derneğine de üye olurlar. Büyük bütçelere sahip bu dernekler gençlerin çalışmalarına ilgi gösterir.
İlk Füze Denemesi
Bu öğrencilerin bir sonraki planları kendi roketlerini fırlatmaktı. Yaklaşık bir metre boyunda ve 3 kg ağırlığında bir roket yaptılar. 10 Ekim 1959 yılına gelindiğinde ise Bandırma Havacılık ve Uzay Araştırma Derneği ilk füzesini fırlatmaya hazırdı. Ancak Bernark tipi bu roket yerden yalnızca 40 metre yükselmiş ve sonrasında denize düşmüştü. Yaptıkları ikinci roket ise 15 metreye çıktıktan sonra yere çakılmıştı.
Böyle saçma şeylerle uğraşılır mı?
Başarısız ilk denemenin ardından gençlerin çalışmalarıyla ilgili küçümseyici haberler yapılmıştı. 2. denemenin ardından ise “Böyle saçma şeylerle uğraşılır mı?” diye kendileri ile alay edilen bu beş gençten Cumhuriyet gazetesi yazarı Cevat Fehmi Başkurt 10 Şubat 1960 tarihli yazısında şöyle bahsediyordu: “Gençler darılmasınlar. Bizlere biraz hak versinler. Onlar başka dünyalarda yaşıyorlar. Halbuki biz, daha bu dünyadaki meselelerimizi halledemedik. Durun bakalım, parti kavgaları bitsin. Cezayir meselesi sona ersin. Kıbrıs’ta cumhuriyet ilan edilsin. Seçimler yapılsın. Kongreler tamamlansın. Elbet füzelere de sıra gelir.” Derneğin çalışmaları konuya uzak kesimler tarafından eleştirilip alay edilse de, yaptıkları işin Türkiye için önemini kavrayan ve gençleri destekleyen insanlar da yok değildir. Bu kişilerden Kenan Kurtkaya’nın derneğin çalışmalarıyla ilgili “İlk Türk Füzecileri” başlığı altındaki yazısı şöyledir: “Sene 1959… Bandırma’dayız. Sakal ve bıyıkları yeni terlemeye başlayan genç, önündeki kağıtlara eğilmiş mütemadiyen çiziyor, şekiller yapıyor, bir eli başında hesaplıyor, esmer esmer düşünüyor. Fakat teşvik ve yardıma bu çevre tarafından, garip tezatlar arz eden şekillerde karşılandılar. Alay edip peşlerinden güldüler. Günlerini, evet en güzel ve en mesut gamsız günlerini, memleketleri için ilim için harcayan bu gençler, ne acı ve ne garip bir tecelli ile karşılaştılar. Sayın Türk büyükleri; yaratıcı idealistlerin bu çırpınan başarılarına yardım edelim. Bu küçümsenmeyecek bir olaydır.”
Üçüncü Başarılı Deneme
Olumsuz tepkilere rağmen öğrenciler pes etmezler ve üçüncü deneme de 10 Şubat 1960’da yapılır. Bu füze iki kademeli, 10 santimetre çapında, 1,5 metre boyunda ay istikametinde atılır. Otomatik bir füze ateşleme ve kontrol aleti kullanılarak yapılan denemede, iki katlı roket 750 metre yüksekliğe çıktıktan sonra denize düşer. Bu başarılı denemenin ardından derneğin çalışmaları Amerika, Hollanda ve İtalya’da uzay çalışmaları ve roketçilikle ilgili dergilerde yer alır. Bu başarılı denemenin ardından dernek, 1960 yılında Bandırma Havacılık ve Astronomi Roket Kulübü (BHARK) olarak isim değiştirir.
Öğrenciler aynı yıl içerisinde biri 150 metre diğeri 300 metreye kadar çıkan ve paraşütle yere inebilen roketler yapıp fırlattılar. Tam o sıralarda derneğe İTÜ Makine Mühendisliği bölümünde görevli bir akademisyen de üye oldu.
Kirkor Divarcı

Kirkor Divarcı adlı bu akademisyenin hayali, Marmara I adını verdiği projeyi hayata geçirmekti. Hatta bunun için evlenirken kullanmak üzere kenara ayırdığı 400 lirayı bile kullandı. Gece gündüz çalışan ekip, Marmara I’i yaptıktan sonra 30 Ağustos 1962’de fırlatmayı planladılar. İlk denemede sorun çıksa da ikinci denemede roket 920 metreye kadar yükseldi. Ancak infilak ederek çalıların arasına düşünce bu alanda bir yangın çıkmasına sebep oldu. Ekip yine alay konusu olmuştu. Marmara II, 822 metreye kadar çıkmış ve toplamda 15 kilometre yol kat etmişti.
Ekibin Başarısı
Ekibin başarısı büyük ses getirdi, öyle ki dönemin cumhurbaşkanı ve genel kurmay başkanı ekiple görüşerek onlara destek sözü verdi. Bu esnada katıldıkları uluslararası roket yarışmasında Amerika ve Almanya’nın ardından üçüncülük kazanmışlardı. Marmara’nın ardından Hürriyet, Ata, Kıbrıs, Vega ve Sirius gibi yeni projelere başladılar. Hemen hemen her hafta yeni bir füze demesi yapıyorlardı. Bu projelerin içinde Marmara IV büyük bir başarı sağlamıştı. O güne kadarki en yüksek mesafeyi kat eden füze, 5415 metreye kadar yükselmişti.
Büyük Hedef : “Aktrüs”
Kirkor ve ekibinin yeni hedefi “Aktrüs” projesiyle uzaya bir canlı gönderebilmekti. Bu projenin detaylarına göre 500 kg ağırlığında ve dört metre boyundaki Aktrüs’ün içine bir kapsül konulacak, roket 150 km’ye ulaştığında kapsül ayrılıp paraşütle dünyaya inecek ve farenin olası durumu incelenip elde edilen sonuçlara göre insanlı projeler gerçekleştirilecekti.
Beklenmeyen Sonuçlar ve Tarihi Değiştiren Olay…
Bu hedef ve gelişmelerin ardından ekibe gelen destekler bir anda kesildi. Kirkor Divarcı’nın evi bu olaylardan sonra garip bir şekilde yanmış ve yapılan bütün projeler yerini küllere bırakmıştır. Bunun ardından deneme alanları kapatıldı ve çalışmalar sonlandırıldı.
Bu olayların üzerine gidilmedi ve hala ne olduğu bilinmediği gibi Kirkor Divarcı’nın akıbeti hakkında da pek bir bilgi yok. Kısacası, 1959 yılında umut verici bir şekilde başlayan ve 1963’te zirveye çıkan çalışmalar, bir şekilde sonlandırılmaya zorlandı.
Kirkor Divarcı ve diğer emek veren bütün insanları saygıyla anıyorum…